v0sMdkV. Giriş Tarihi 2103 Son Güncelleme 2106 ABONE OL Televizyon ekranlarının en çok izlenen bilgi ve kültür yarışması Kim Milyoner Olmak İster yeni bölümüyle ATV ekranlarında izleyicisiyle buluşuyor. Kenan İmirzalıoğlu’nun sunduğu Milyoner’de az önce sorulan soru izleyenleri televizyon ekranına kilitledi ve Vücutta korku, stres gibi duygulara karşılık gelen tepkileri ortaya çıkaran sinir sistemi bölümüne ne ad verilir? sorusunun yanıtı merak konusu oldu. Haberimizin devamından Kim Milyoner Olmak İster programındaki, Vücutta korku, stres gibi duygulara karşılık gelen tepkileri ortaya çıkaran sinir sistemi bölümüne ne ad verilir? sorusunun cevabına ulaşabilirsiniz. Vücutta korku, stres gibi duygulara karşılık gelen tepkileri ortaya çıkaran sinir sistemi bölümüne ne ad verilir? A- Empatik sinir sistemi B- Antipatik sinir sistemi C- Nörotik sinir sistemi D- Sempatik sinir sistemi cevap- D Yüreğinde sıkıntı olan, göğsünü - bağrını yırtan, karamsar, kötü düşünceli, huzursuz, gönlü - kalbi dar olan daralan, akşamları üzüntü ve dertleri artan kimseler için yukarıdaki ayet-i kerimeleri taharet-i kamile halinde gusül abdesti alıp temiz bir kağıda yazıp üzerine 41 defa Fatiha Suresi'ni okuduktan sonra yukarıda zikri geçen çeşitli ruh hastalıklarına müptela olmuş bir kimsenin üzerine takılırsa, biiznillah çok kısa zamanda şifaya nail olur. Gerekirse hastalığın ağırlık derecesine göre üç veya yedi gün, bir bardak suya ve hastaya okunup nefes edilir. Kaynak Havas Gizli İlimler Hazinesi, cilt 1, sayfa 247-249. Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Tolga Sütlü koronavirüse ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. 26 Şubat 2020 1100 / Güncel VİRÜSLERİ kullanarak bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine karşı “silahlanmasını sağlayacak araştırmaları yürüten Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Tolga Sütlü “Koronavirüs bir biyolojik silah değil çünkü virüsün genetik diziliminde insan eliyle yapılmış bir değişiklik saptanamadı. Paniğe gerek yok, alınan sıkı karantina önlemleri virüs çok öldürücü olduğundan değil, daha fazla yayılarak hızla mutasyon geçirmesini engellemek için." Virüsleri kullanarak vücuttaki "Natural Killer" yani "doğal öldürücü hücrelerin" genetiğini değiştirip sadece kanser hücrelerine saldıracak hale getiren, bu yolla da tümörlerin bağışıklık sisteminin kendisi tarafından yok edilmesini hedefleyen Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tolga Sütlü, bu şekilde pek çok kanser türüne karşı tedavi geliştirmeyi amaçlıyor. "Kanser immünoterapisi" alanında yürüttüğü çalışmaları TÜBİTAK tarafından da desteklenen Dr. Tolga Sütlü, çalışmalarında virüsleri bir araç olarak’ sıkça kullanıyor. Dr. Sütlü, son günlerde dünyanın gündeminden düşmeyen yeni tip koronavirüs "Covid-19" ile ilgili de şu uyarılarda bulundu "Bu yeni koronavirüs’ün bu kadar hızlı yayılmasının sebeplerinden biri, henüz semptom bile başlamadan, yani kuluçka döneminde dahi buluşabilme özelliği. Virüsler, ancak konaklar insan, hayvan vb üzerinde kendilerini değiştirebildikleri için ne kadar çok yayılırsa o kadar hızlı ve fazla mutasyon geçirir. Bu da virüsün yeni özellikleriyle, belki daha da güçlenerek karşımıza çıkması demektir. Şu anda tüm dünyadaki sıkı karantina önlemlerinin en büyük nedeni bu yayılımın kısıtlanmasıdır. Virüs çok ölümcül olduğu için değil yani. Covid-19 bir biyolojik silah değil. Buna dair hiçbir bilimsel kanıt yok. Bir virüsün gen dizisini analiz etmek mümkün. İnsan eliyle’ bir genetik değişiklik yapılmış mı anlaşılır. Teknik bilgisi olan birinin fotomontajlı bir resimdeki değişikliği tespit edebilmesi gibi. Çin’e karşı biyolojik saldırı olsaydı Çin bunu iki günde tespit edip gösterebilirdi." KATİL’ HÜCRELER KANSERİ TEDAVİ EDECEK Kanser tedavisi için araştırmalar yürüten Dr. Tolga Sütlü, bağışıklık sistemindeki doğal öldürücü hücrelerin farklı kanserlerdeki tedavi edici etkilerini ortaya çıkarmaya çalıştıklarını anlatarak, “En son melanom ve sarkoma’daki çalışmalarımız yayınlandı ama asıl amacımız pek çok kanser türüne uygulanabilecek bir tedavi geliştirmek. Farklı farklı kanser türleri üzerinde çalışıyoruz bu nedenle. Kanser zaten aslında vücudumuzun içinde yabancılaşmış bir yapı. Bağışıklık sistemi normalde vücuttaki yabancı her yapıyı anında fark edip ona saldırır. Vücudumuzda her gün mikroskobik düzeyde birçok tümör gelişir ve bağışıklık sistemimiz bunu temizler. Ama kansere yakalanan bireylerde bu mekanizma başarıyla çalışmıyor ve kanser hücreleri baskın hale gelip vücudu ele geçirmeye çalışıyor. İşte biz, bağışıklık sistemini kansere karşı tekrar nasıl harekete geçirebiliriz ve tümörü ortadan kaldırmasını sağlayabiliriz, bunun için farklı ve yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye uğraşıyoruz. Bunun için de virüsleri kullanıyoruz" dedi. BAĞIŞIKLIK HÜCRELERİNİ VİRÜSLERLE MODİFİYE EDİYORUZ’ Dr. Sütlü, bağışıklık sisteminin tümör hücrelerini sağlıklı hücrelerden ayırt edebilmesi ve doğal öldürücü hücrelerin harekete geçerek tümöre saldırması için, onlara bazı özellikler kazandırmaya çalıştıklarını söyleyerek şöyle açıkladı "Bunu da hücreyi genetik olarak değiştirerek yapabiliyoruz. Ama bu değişimi hücreye direkt müdahale ile yapmak mümkün değil. Virüsler burada bizim için araç oluyor. Virüsler normalde dışarıdan hücre içine girer ve burada kendilerini çoğaltarak hızla tüm hücrelere yayılabilir. Biz, laboratuvar ortamında hastalık yapıcı tüm özelliklerini yok edip güvenli hale getirdiğimiz virüsleri genetiğini de değiştirerek, DNA parçası ekliyoruz ve virüs vasıtasıyla hücreye bu DNA’yı sokmuş oluyoruz. Böylece hücreye istediğimiz özelliği kazandırmış oluyoruz. Başka yöntemler de var, örneğin nanoparçacıklar ile bunu yapmaya çalışan bazı yaklaşımlar var. Ama daha verimli ve daha hızlı yapabilmek için virüsleri kullanıyoruz." BAĞIŞIKLIK HAFIZASINA ALINAN HASTALIK NÜKSETMEYECEK Cilt kanseri olan melanom’da bu şekilde yaptıkları çalışmada, tümör hücreleri üzerinde bulunan spesifik bir tümör molekülünü tanıyacak “doğal öldürücü hücrelerö geliştirmeyi başardıklarını anlatan Dr. Sütlü sözlerini şöyle tamamladı "Bunların da tümörü öldürmekte çok daha verimli ve başarılı olduğunu gördük. Bunu hem laboratuvar ortamında, hem de hayvan deneylerinde, fareler üzerinde gösterdik. TÜBİTAK tarafından desteklenen bu projemizde şimdi, Uludağ Üniversitesi’yle de yaptığmız işbirliği ile önümüzdeki 3-4 yıl boyunca melanom hastalarından alınan örnekleri toplayacağız ve laboratuvar ortamında bu örnekler üzerinde bu tedavi yöntemi verimli bir şekilde çalışıyor mu, bunu analiz edeceğiz. Sonuçlarımız olumlu çıkarsa, 5 yıl içinde hasta denemelerine geçeceğiz. Uzun vadede de hastalar üzerinde uygulanabileceğini düşündüğümüz bir tedavi geliştirmek yolunda ilerliyoruz. İmmünoterapi olarak özetleyebileceğimiz bu tedavinin en büyük avantajı, hedefli tedaviler olması. Bir diğer avantajı da özellikle bağışıklık sistemini kullanarak geliştirdiğimiz tedavilerde vücudun bunu hatırlaması. Yani mesela bir enfeksiyon geçirdiğinizde ya da aşı olduğunuzda vücudunuz ileride bu etkeni hatırlar ve hastalık tekrarlasa bile vücut onunla savaşmayı öğrendiği için, çok daha kolay atlatırsınız. Hemen hemen her kanserde relaps yani nüks çok sık yaşanan bir durum. Örneğin ilik kanseri ya da miyelom hastalarının yüzde 99’unda hastalık geri gelir. Kanserde immünoterapi ile işte bu bağışıklık sisteminin hafıza özelliği sayesinde, hastalığın nüksetmesinin önüne geçilebilecek. Çünkü bağışıklık sistemi, mikroskobik düzeyde kalmış son birkaç hücreyi dahi tarayarak bulup yok edebilecek." Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Kara, Türkiye'de görülen ilk koronavirüs vakası, koronavirüsün bulaşma yolları ve virüse karşı alınması gereken tedbirler hakkında DHA'ya açıklama yaptı. Prof. Dr. Kara, Türkiye'de görülen virüs saptanan kişinin karantina altında olduğunu hatırlatarak, "Yurtdışından geldiğini biliyoruz. Yurtdışında virüsü aldığını biliyoruz. Geldikten sonra Türkiye içerisinde çok fazla temasının olmadığını ve o temasları da bizim ulaşıp, şu anda kontrol altına aldığımızı, izolasyon altına aldığımızı ve 14 gün kadar da karantinada tutacağımızı söyleyebiliriz" dedi. '1 METREDEN UZAK MESAFEDE DURMAK RİSK DEĞİL' Prof. Dr. Kara, söz konusu kişi ile birlikte yakınlarının da gözlem altında olduğunu ifade ederek "Uçaktakiler veya diğerleri, onlar için açıkçası bir şey söylemem çok doğru değil, belki bunu Bakan Bey veya Sağlık Bakanlığı açıklayabilir. 'Temas' derken benim sizinle yan yana 1-2 saniye durmam, yanınızdan geçmem, bunlar temas olarak değerlendirilmemeli. 1 metreden yakın mesafede yaklaşık 10 dakika bulunmak, karşılıklı konuşmak ya da aynı ortam içerisinde, aynı kapalı alanda, aynı odada birkaç saat bulunmak bunlar temas. Aynı lokantada, aynı masada durmak risk değildir, aynı yerde 1 metreden daha uzak mesafede bulunmak, bunlar da açıkçası risk olarak değerlendirilmemelidir" diye konuştu. 'ÇOK AZ KİŞİYLE TEMAS ETTİĞİ İÇİN ŞANSLIYIZ' Prof. Dr. Kara, "Tedirgin olalım; ama panik olmayalım. Bu vaka yurtdışından virüs alarak geldi ve kendisi de bunu değerlendirdiği için, riskli olabileceğini bildiği için, çok az kişiyle temas edip, çok fazla dışarıya çıkmayan birisi, o bakımdan şansımız var. Erken dönemde yakalandı bu vaka, ateş ve öksürüğü olduğu dönemde yakalandı ve o sayede de çok az temaslısının olduğu bir dönemi yakaladık. Türkiye'de evet doğru, artık vakamız var; ama bu vaka 'Türkiye'de virüs dolaşıyordur'a neden olmuyor. O nedenle de biz hala ülkemizde tüm önlemlerimize aynı sıklıkla devam edelim. Son 14 gün içerisinde yurtdışındaysanız lütfen evinizde kalmaya çalışın, lütfen çok az kişiyle temas edin, mümkünse dışarıya, toplu yaşam alanlarına çıkmayın. Eğer bu dönem içerisinde ateşiniz, öksürüğünüz, çok ciddi halsizliğiniz, yorgunluğunuz gelişirse de hemen bir maske takarak o şartlarda hemen en yakın sağlık kuruluşuna gidin ve sağlık kuruluşunda da 'ben son 14 gün içerisinde şu ülkedeydim, şu anda da bu bulgularım var' deyip, mümkün olduğu kadar diğer insanlardan uzakta kalıp sağlık personelinin size yardımcı olmasını bekleyin" ifadelerini kullandı. 'SİGARA İÇİYORSANIZ RİSKİNİZ DAHA FAZLA' Koronavirüs ile ilgili risk gruplarına da dikkat çeken Ateş Kara, "Virüsü alma yönünden herkes aynı riskte. Sigara içiyorsanız riskiniz daha fazla doğru; ama onun dışında virüsü alma yönünden herkes aynı riski taşıyor. O nedenle önlemleri herkesin alması lazım. Ama virüs aldıktan sonra hastalığın geçirilmesinde kimler daha ağır geçiriyor veya kimler hastaneye yatacak kadar ağır geçirebiliyor? İşte o grupta direkt olarak öne çıkan birincisi yaş. Yaşamın tecrübeli dönemi, 60-65 yaşın üstü. Artı tansiyon gibi, şeker hastalığı, kalp hastalığı ya da kronik akciğer hastalığı gibi altta başka bir hastalığı olanlar veya savunma sistemini zayıflatıcı ilaç kullananlar, bu kişilerde hastalığın daha ağır seyrettiğini biliyoruz. Onların da riskinin çok daha yüksek olduğunu biliyoruz" dedi. 'ÇOCUKLARDA ÖLÜMCÜL DEĞİL' Prof. Dr. Kara, hastalığın çocuklarda ve 50 yaşın altındaki kimselerde ölümcül olma riskinin çok düşük olduğunu kaydederek, "Çocuklarda hastalanma oranı çok düşük, yani 9 yaşın altındaki çocuklarda. Virüsü alabiliyorlar; ama bu virüsün hastalık tablosuna neden olması çok düşük, öldürmesi neredeyse hiç yok. Yani çocuklarda ölümcül değil. 9 yaşından neredeyse 50 yaşına kadarsa yine hastalığın ölümcül olma ihtimali çok ama çok düşük. O kadar ağır seyretmiyor, bin kişiden 2 kişisinden daha azında probleme neden oluyor. Ama yaş yükselmeye başladığı anda, işte o zaman ölümcüllüğü bir miktar artıyor. Hastalığın ağır geçirilmesi bir miktar artıyor. O nedenle virüsü herkes alabilir; ama hastalığın ağır geçirilmesindeki en önemli faktör veya en önemli risk sigara içmek gibi, 60 yaşın üstü gibi, şeker hastalığı gibi beraberinde özellikle kalp hastalığı, akciğer hastalığının varlığı gibi nedenler ölümcül olmasını artırıyor" diye konuştu. 'TÜRKİYE’DE MASKE TAKMAYA GEREK YOK' Prof. Dr. Kara, Türkiye'de şu anda maske takmaya gerek olmadığını ifade ederek, "Virüs içeride dolaşmıyor, o bakımdan siz bugün sokağa çıktığınızda, herhangi bir yere gittiğinizde virüsle karşılaşma ihtimaliniz çok düşük, hatta yok. Türkiye’de de bunu sadece yeni koronavirüs için konuşmayalım. Özellikle kış aylarında solunum yolları enfeksiyonları, nezleniz, hapşırığınız, öksürüğünüz var, ateşiniz var, hastasınız, kendinizi iyi hissetmiyorsunuz; ama mutlaka işe gitmek zorundasınız. İşte o zaman maske takarsanız bu çevrenize bir saygıdır. Mesela sizde hastalık hafif gider; ama çok yaşlı birisinde veya başka birisine bulaştırırsanız, diyelim ki markette, işte o zaman o kişi için bu hastalık ölümcül bile olabilir. O nedenle hastaların maske takması, hasta olduğunu hissedenlerin maske takması evet, o da ne zaman? Özellikle toplu yaşam alanlarına geçerken veya dışarıya çıkarken" ifadelerini kullandı. 'HAVALARIN ISINMASI BULAŞMA ŞANSINI AZALTACAK' Hava sıcaklığıyla virüsün yayılması arasındaki ilişkiye de işaret eden Kara, havanın ısınmasıyla birlikte virüsün bulaşma ihtimalinin azalacağını söyledi. Kara, şöyle konuştu "Tahminimiz ve umudumuz öyle. Koronavirüs ailesi, büyük bir aile, 500’den fazla virüs türü var ve bunların büyük kısmı güneş ışığından çok etkileniyor. Bu virüsün yapısal özelliklerine baktığımızda da açıkçası çok farklı değil, o nedenle de güneş ışığından, kuru sıcaktan etkilenmesini bekliyoruz. Ama nem ve ılık havada yaşamını devam ettirebiliyor. Nem; ama aşırı sıcakta virüs canlılığını devam ettiremiyor ve erken dönemde virüsün ölümüne neden oluyor. O bakımdan havaların ısınmasıyla bulaşma ihtimali azalacak. Artı insanlar daha çok dışarı çıkmaya başlayacaklar, siz kendi evinizi düşünün, camını açacaksınız, odanız daha taze havayla olacak, daha fazla dışarıda olacaksınız. Virüsün özelliklerinin yanı sıra insanlar da yan yana geldikleri mesafeyi biraz artırdıkları için, açık havaya çıktıkları için, evlerini, iş yerlerini, ortamlarını havalandırdıkları için virüsün bulaşma şansını azaltacak." 'NORMAL TEMİZLİK ALIŞKANLIKLARIMIZA DEVAM EDELİM' Koronavirüse karşı alınması gereken tedbirlere de değinen Ateş Kara, aşırıya kaçılmadan normal temizlik alışkanlıklarına devam edilmesini önerdi. Kara "Normal temizlik alışkanlıklarımıza devam edelim, lütfen evimizin, iş yerimizin temizliğinde, okullarda da normal deterjanla temizlik yeterli. Ekstra dezenfektan kullanımı, ekstra etkili ürünlerin kullanımına şu anda gerek yok. Ama çocuklarımıza mutlaka el yıkama alışkanlığını kazandıralım. Öksürürken, hapşırırken elimizde eğer kağıt eldiven, kağıt mendil varsa onu kullanalım, yoksa mümkün olduğu kadar dirsek içini kullanalım, yani ellerimize değil. Çünkü ben elime hapşırdıktan sonra örneğin kameraman arkadaşımla tokalaştım, o da ister istemez, farkında olarak veya olmayarak elini burnuna, ağzına götürdüğü için bu virüsü alabilir. İşte buna fırsat vermemek için de el yıkamaya çok dikkat edelim. Mümkün olduğu kadar su ve sabunla ellerimizi yıkayalım" dedi. DHA tanisi-konulamayan-ha Haberler Okuma süresi 4dk, 25sn Okundu4 kez Hastalığınız için sürekli farklı polikliniklere ve doktorlara gitme ihtiyacı hissediyorsanız nadir bir hastalığınız olabilir. Bu hastalıkların araştırılması için en doğru adres Genetik Tanı Merkezleridir. Toplumun 10’unda ya da bir başka deyişle 10 kişiden 1 kişide görülen hastalıklara “Nadir Hastalık” deniliyor. Bu oran bu hastaların sonuca ulaşma güçlüğüne bağlı tekrarlayan başvuruları nedeniyle polikliniklerde 20’leri bulabiliyor. Hastalığına tanı konulamayan ya da tedavisi sonuç vermeyen hastalar sürekli farklı poliklinik ve doktorlara giderek hastalıklarına çözüm arıyor. Bir hastalığın Nadir Hastalık olduğunu düşündürecek sebepler arasında hastanın birden çok hekim tarafından takip ediliyor olması, erken yaşta tanısı konulan kanser, kronik yani süreklilik gösteren bir hastalığının olması, ailede birkaç kişinin benzer hastalıktan mustarip olması, tedavi başarısızlığı gibi etmenler yer alıyor. Maddi ve Manevi Olarak En Ekonomik Çözümü Genetik Bölümleri Sunuyor "Nadir Hastalıklar"ın her 10 kişiden birini etkilediğini ve Dünya çapında 700 milyon, ülkemizde ise 7 milyondan fazla nadir hastalıklı birey olduğunu ifade eden İntergen Genetik ve Nadir Hastalıklar Tanı Araştıma Merkezi Doktoru ve Nadir Hastalık Gönüllüleri Derneği kurucularından Prof. Dr. Serdar Ceylaner konuyla ilgili şunları söyledi “Bazen ailede birden fazla kişi birbirinden çok farklı hastalıklarla uğraşıyor olabilir. Bu durum genetik olarak araştırıldığında aynı nedenle ortaya çıkmış olduğu da bulunabiliyor. Bir örnek vermek gerekirse mitokondriyal hastalıklar ailede bir kişide işitme kaybı diğer bir kişide diyabet ve diğer bir kişide de görme bozukluğu şeklinde seyredebiliyor. Ailede herkes önemli bazı hastalıklarla uğraşıyorsa, o zaman görünürde bunlar aynı hastalık olmasa bile aslında aynı sebeple olduğu saptanabiliyor. Bunları düşünerek lütfen eğer böyle bir durumunuz varsa nadir hastalıklarla ilgili bir değerlendirme için bir Genetik Merkezine başvurmanız sizin için önemli olacaktır” Tıpta hem maddi hem de manevi olarak en maliyetli tedavinin tanısı konulamamış hastaların tedavisi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ceylaner “Genetik hastalıkların hepsinden değilse de önemli bir kısmında tanı konulduktan sonra bazı çözümler üretmek mümkündür, bahsettiğim durumlar sizde ya da aile bireylerinizde varsa bir genetik merkezine başvurmanız halinde sizi uzun vadede birçok maddi ve manevi sıkıntıdan koruyabilir” diye ekliyor. Evlilik veya Gebelik Öncesi Genetik Taramalar Çok ÖnemliBunlara da Göz AtabilirsinizKeçiören’de Diş Tedavisi Vatandaşın KapısındaAntep Fıstığı Tüketmenin 14 FaydasıSaf su değil sağlıklı su tüketilmeliTatil Dönüşü Güneşten Yıpranan Saçlar İçin Hangi Bakımlar Yapılmalı Bilimsel araştırmalarda genetik hastalıkların en önemli nedenleri arasında akraba evlilikleri halen en üst sıralarda yer alıyor. Evlilik öncesi veya gebelik öncesi genetik taramalarla alınan korunma tedbirlerinin çok önemli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Ceylaner; “Bugüne kadar akraba evliliği nedeniyle tarama yaptırmak için gelen çiftlerin analizlerinde herhangi bir hastalık taşıyıcılığı olmayan aileye nadiren rastlıyoruz. Genetik nedenli hastalıklar; ailelerde çocuk sahibi olamama, tekrarlayan gebelik kaybı, erken yaşta ani ölüm, ileri yaşlarda bazı beyin hastalıkları gibi birçok sonuçla karşımıza çıkabiliyor. Gerek akraba evliliği gerekse ailede ya da toplumda sıkça görülen hastalıklarla ilgili endişe taşıyorsanız evlilik veya gebelik öncesi yapılan çeşitli genetik taramalar önlemler alabilmek adına çok faydalı oluyor. Ülkemizdeki kadar akraba evliliği olmayan bazı yabancı ülkelerde 2000 hastalık için tüm evlenmeye hazırlanan ya da çocuk sahibi olan çiftlerde tarama başladı. Biz daha geniş taramalar yapmalıyız çünkü nadir hastalıklar aslında ülkemizde birçok ülkeden çok daha fazla gözleniyor. Ayrıca bu uygulama ülkemizin ve kişilerin sağlık giderlerini çok azaltacak ve en önemlisi hastalıkla geçen bir ömür yaşamanın güçlüklerini azaltacak” dedi. Prof. Dr. Ceylaner son olarak; “Hastalıklar olmadan engellemek yani koruyucu hekimlik, tüm tıbbın kabul ettiği en akıllıca, en ucuz ve insana yükü en az olan yaklaşımdır. Kronik bir hastalıkla yaşayan ya da hasta çocuğu olanlar ne dediğimi gönülden anlayacaklardır” diye ekledi. Kaynak BHA – Beyaz Haber Ajansı 0 Mutlu 0 Üzgün 0 Sinirli 0 Şaşırmış 0 Virüslü Tanısı Konulamayan Hastalıklar İçin Vakit Kaybetmeyin

yürek sıkıntısı türlü korkular ve teşhis konulamayan hastalıklar için